"Bhagwan, Ben pratik bir insanım ve zihnim meditasyonun ne amaca hizmet ettiğini anlamıyor."
 
Ben de pratik bir insanım. Ben teorilere inanmam, deneyime inanırım. Fakat benim pratikliğim seninkinden daha değişik. Seninki yarım bir pratiklik. Sen belki dış dünyada pratik olabilirsin ancak bir de iç dünya var. O da en az dış dünya kadar bilimsel yaklaşımlara ihtiyaç duyar. Hatta dış dünyadan daha fazla doğru gözlem, önyargısız bir zihin ve varoluşsal bir yaklaşım gerektirir.
Fakat senin problemini anlayabiliyorum. Senin kast ettiğin pratiklik manasında yani paranın ve prestijin diliyle konuşan insanlara olan bir şeydir. Böyle insanlar devamlı dışarı bakar ve iç dünyalarını araştırmazlar. Bu boyut hiç dokunulmadan kalır. Onlar, içlerinde ne olduğunu tamamıyla unuturlar. Sen de bu çeşit bir pratikliğe sahip olduğun için meditasyonun hizmet ettiği amacı göremiyorsun. Aslında bir başka açıdan haklısın eğer aradığın para, güç, prestij ve şöhretse meditasyon bir işe yaramaz. Meditasyon aç gözlülüğünü yok eder, hırsını alır. Sana güç oyunlarının aptallığını gösterir. Aç gözlülüğün, yani egonun kökünü kurutur. Bu açıdan bakılınca herhangi bir amaca hizmet etmez. Para, güç ve prestij sahibi olabilirsin fakat için karanlık kalır, kendini bilmezsin. İçindeki sonsuz hazinenin farkında olamazsın. Dışarıdaki hazineler ise içindeki boşluğu doldurmaz. Ne yaparsan yap neyi denersen dene sadece hayal kırıklığı hissedeceksin. Zihnin bunu göremediği için böyle söylüyorsun çünkü zihin ve meditasyon birlikte var olamaz. Zihnin daha önce meditasyonla karşılaşmadığı için onun hangi amaca hizmet ettiğini göremezsin. Zihin ve meditasyon aynen ışık ve karanlık gibidir. Ne zaman meditasyonun ışığı yükselirse o zaman zihnin karanlığı yok olur.
Zihin meditasyonu kavrayamaz. En yetenekli zihinler için bile geçerlidir bu. Tüm zihinler bayağıdır. Gerçek zeka meditasyondan doğar, zihne bağlı değildir. Zihin bu bağlamda zavallıdır, aptaldır. Fakat ne yazık ki zihnin dünyasında yaşıyoruz. Zihin aptallıklar peşinde koşar. Bir aptallıktan sıkılınca şu aptallığı yap der. Zihin icatlar yapar ama zeki değildir. Zeka da meditasyonun ne olduğunu açıklayamaz. Meditasyon ancak deneyimle anlaşılabilir. Dışarıda amaçlar aramak yerine, içinizdeki daha yüksek ve değerli amaçların hayatınızı anlamlı ve sınırsız kılmasını sağlayın, sizi Tanrıya yaklaştırmasını sağlayın. Meditasyon ölümü aşmanın tek yoludur. Aksi takdirde insan korku, endişe ve acılarla yaşar. İnsan, beden ve zihin olmadığını anlamadıkça, bu ikisini de aşmadıkça korku dolu olarak kalır. Ölümle çevrelenmiş olarak kaldıkça, ölüm okyanusunda ufak bir ada olarak kaldıkça nasıl bir hayat yaşayabilirsiniz ki. Hayatın sonsuz olduğunu bilirseniz gerçek anlamda yaşayabilirsiniz. Hayat sonsuzdur ve sonsuza değin varolacaktır. Siz de her zaman buradaydınız ve burada olacaksınız.
Meditasyon içinizdeki Buda doğasını ortaya çıkartır. O sizi Büyük İskender yapmaz. Sizi bir Rockefeller, Ford, Morgan yapmaz. Sizi bir Buda, Zerdüşt, Lao Tzu yapar. Yalnızca bu insanlar gerçek doyumu bilirler.
Büyük İskender bile bir dilenci gibi öldü. Onu etkileyen en önemli insan Diyojen'di. Diyojen de Mahavira gibi yaşadı. Çıplak fakat derin bir vecd ile. Dans ve kutlayış içerisinde. İskender onu görmeye gittiğinde kıskanır ve şöyle der: "Sen kıskandığım ilk insansın."
Diyojen şaşırır ve şöyle der: "Bu garip çünkü ben hiçbir şeyim. Sadece bir dilenciyim. Sen ise en büyük kralsın. Neredeyse tüm dünyayı fethettin. Beni nasıl kıskanabilirsin ki?"
İskender "Dünyanın krallığına sahibim ancak hayatımda hiç neşe yok. Hayatım bir çöl gibi kurak ve boş. Varlığımda açmış tek bir çiçek bile yok. Fakat sende bu çiçekleri görebiliyorum. Kalbin dans ediyor ve her nefesin bir şarkı. Gelecek sefer Tanrı bana bir şans daha verecek olursa İskender olarak değil Diyojen olarak doğmak isterim."
Diyojen "Neden gelecek seferi bekliyorsun şimdi de bir Diyojen olabilirsin." der.
Fakat İskender de senin gibi pratik olduğu için şöyle devam eder "Şu anda dünyayı fethediyorum. Önce bunu bitirmeliyim."
Diyojen "Şunu hatırla, bunu hiçbir zaman bitiremeyeceksin. Hayatta hiç kimse yapacağı işleri bitiremez. Hırslar çok fazla hayat ise çok kısadır. Arzularımız sonsuzdur. Her arzu başka bir arzuyu doğurur. Arzularımı bitirip Diyojen olacağım diye düşünme. Diyojen olmak bir sıçrayıştır, kuantum bir sıçrayıştır."
İskender seferden dönerken evine bir günlük mesafede yolda ölür. Ölmeden önce hekimlere şöyle der "Beni yirmi dört saat daha yaşatın, size ne isterseniz vereceğim."
Hekimler "Bu imkansız." deyince İskender "Anneme döneceğime söz verdim" der. Hekimler "Ölümlü insan söz vermemelidir çünkü yarın asla kesin değildir" derler.
Ölmeden önce İskender'in son isteği ellerinin kefenin dışında bırakılması olur. Hekimler bunun geleneklere aykırı olduğunu söyleyince İskender "Gelenekler umurumda değil. Herkesin ellerim boş bir şekilde öldüğümü görmesini istiyorum" der ve ölür.
Meditasyon ile bir İskender olmazsınız, bir Buda olursunuz. Elleriniz dolu olacak. Sadece elleriniz değil görünmez ruhunuz da. Bu büyük bir mutluluk ve şükrandır. Bu meditasyonun amacıdır. Bu durum ancak deneyimlenebilir.
Burada değişik bir boyutta amaç gerçekleşmiştir. Bunu yaşadığınızda daha önce yaptığınız hiçbir şeyin gerçek anlamda pratik olmadığını anlayacaksınız. Çünkü daha öncekileri ölüm elinizden alacak. Ancak meditasyon size ölümün elinizden alamayacağı, yok edilemez olanı verir. Eğer gerçek anlamda pratik bir insansanız meditasyon yapın. Hiçbir Buda hiçbir zaman teorik olmadı. Onlar meditasyonun en pratik şey olduğunu buldular.
Gerçek dinin kelimelerle işi yoktur. Onun işi gerçekledir. Zaten gerçeği yaşarsanız kelimeler kendiliğinden oluşur. Kalbiniz şarkıyla dolu olduğu zaman doğru kelimeleri bulmaya başlarsınız. Doğru dili bulursunuz. Hangi dili kullanırsanız doğru olur. Hangi kelimeleri bulursanız önemli olur. İsa çok sıradan günlük kelimeler kullandı. Pazarda, orda burada kullanılan kelimeler. Buna rağmen hiç kimse onun kadar güzel konuşmadı. Onun kelimeleri inanılmaz derecede büyüleyici bir etki taşır. Buna büyü denilebilir çünkü hala canlılar.
Bu gün İsa'yı çarmıha geren komplonun bir parçası olan herhangi bir hahamın ismini hatırlamazsınız. Tüm bu din bilginleri unutuldu. Fakat bu genç adamın, marangozun oğlu, hala inanılmaz bir değer taşıyor. Bunun sebebi basit; onun kelimeleri içerlerinde gerçeği barındırıyorlar. Sadece boş bir sandık değil, içerisinde muhtevası da var.
Zen şöyle der "Doğru sözler bile yanlış ellerde, yanlış hale gelir. Yanlış kelimeler ise doğru ellerde, doğru hale gelir." Bu durum o kişinin büyüleyiciliğidir. Bu, deneyimli kişinin karizmasıdır. Aydınlanmış insan neye dokunursa altına dönüştürür. Hatta tozlar bile kutsal hale gelir. Aydınlanmamış kişilerin elinde ise, altın bile altın değildir. Kelimeleri kullanabilirsiniz ancak onların değeri sizin kendi deneyiminizden gelir.
Öğretmen sınıfa sorar "Söyleyin bakalım çocuklar ampulü kim icat etti." Herkes "Edison." diye bağırır. Sadece ufak Pierrino "Babam" der. Öğretmen şaşırır ve ne demek istediğini sorar. Pierrino yanıtlar "Her gece yattıktan sonra babam anneme şöyle diyor 'Hadi ampulü kapat da bir tane daha yapalım."
Herkes kendi verdiği anlama sahiptir. Bu doğaldır. Aslında bu gün aralarında çekişme olan tüm dinler aynı şeyleri söylüyorlar. Onların söylediklerini, o bilince ulaşamadığınız sürece bir zıtlık varmış gibi anlarsınız. Oysa bir dağın zirvesine çıkılınca, zirveye çıkan ve aşağıda ayrı yönlere gider gibi görünen tüm yolların aynı zirveye çıktığını görürsünüz. Yolda zirveye doğru ilerlerken güneye giden yol kuzeye giden yola zıt gibi görünür. Oysa zirveden bakılınca ikisinin de aynı zirveye ulaştığı görülür. Zirveye çıkan insan bu aptalca tartışmalara sadece güler. Sadece dinler arasında tartışma var. Buda ile Lao Tzu, Zerdüşt ile Muhammed, Ramakrişna ile Krişnamurti arasında bir tartışma yok. Buda sadece filozoflar ile tartıştı bir başka Buda ile tartışmadı. Mahavira sahte ustalar ile tartıştı. İsa hahamlara karşı konuştu, fakat asla gerçek peygamberlere karşı olmadı. Peygamberlerin hepsi aynı şeyi deneyimlediler.
Hindistan'da Caynler mutlak bir vejetaryenliğe inanırlar. Ben de bir Cayn ailesinde doğdum. Çocukken, domatesin rengi ete benzediği için yenmezdi. Hindistan'da çok satvik olarak bilinen süt ise Quaker Hıristiyanlarına göre hayvan ürünü olduğu için kötüdür. Kurallar farklı zihinlerden kaynaklandığı için farklıdır. Tek ortak insanlık değeri ise meditasyondur. Tüm dünyayı tek bir aile yapacak değer meditasyondur.
Günümüzde Hıristiyanlar kendileri dışında hiç kimsenin cennete kabul edilmeyeceğine inanır. Kıyamet günü insanlar Hıristiyan olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılacaktır. Bu inanç Caynlerde, Hindularda, Müslümanlarda, Yahudilerde de aynen mevcut. Bunların hepsi egoist iddialar. Aslında insanların farklı olması iyi aksi takdirde çok sıkıcı olurdu.