Basit Bir İstismar

Dine herhangi bir geçerlilik kazandıran tek şey ölümdür. Eğer ölüm olmasaydı, kimse dinle kafa yoruyor olmayacaktı. Size dindar olma ilhamını veren şey yaşam değil, ölümdür. Ölüm, yaşamdan sonra da varolacak bir şeyler aramanıza yol açar.
Bir an için, ölümün var olmadığı, kimsenin ölmediği bir dünya canlandırın zihninizde. "Ölümden sonra ne gelir?" sorusu, cennet, cehennem kavramları bir anda anlamlarını yitirir. Ve ölümsüzleştiğiniz zaman Tanrının sizden ne üstünlüğü kalır? Şu anda O, ebedi yaşamı, siz ise anlık bir olguyu, bir sabun köpüğünü, bir an sonra yokolabilecek bir şeyi temsil ediyor, bu yüzden de korku duyuyorsunuz, işte bu korku, arayışa neden oluyor. Ölümün ne olduğunu ve ölümden sonra geriye bir şey kalıp kalmadığını merak ediyorsunuz. Ölümden sonra geriye bir şey kalmadığını söyleyenler dindar değiller. Onlar hiçbir tapınağa, kiliseye gitmiyor, hiçbir kutsal kitaba inanmıyorlar.
Şu ana kadar varolagelmiş tüm dinleri sözde-dinler olarak niteliyorum. Bu inançlar dini gibi gözükseler de gerçekte bütün olmaya cesaret edemeyip, yalnızca birer parça olarak kaldıkları için dini değillerdir.
Ölüm korkusu bu sözde-dinleri yarattı. Şu anda, tarihte ilk kez, dünya küresel bir yokoluşun eşiğine gelmiş durumda. Şimdiye kadar ölüm yalnızca bireyseldi; insanlar ölse de, toplumlar, dünya, yaşamını sürdürüyordu. Evet, insanlar geldiler ve gittiler- yaşlılar öldü, çocuklar doğdu-ama süreklilik hep vardı, yaşam hep vardı. Evet, bireysel olarak yaşam-ölüm sorunu vardı ama o da yalnızca bireyi ilgilendiriyordu.
Din adamları için bireyi istismar etmek oldukça kolaydı. Birey kendi başına çok küçük, çok güçsüz ve kısıtlıydı ve öleceğini de biliyordu. Ölümden sonra yanında götürebileceği, ölümsüz, ebedi bir şey bulabilmek için din adamının yardımına ihtiyacı vardı. Din adamının vaadettiği de buydu zaten. Ama bu hiçbir zaman tüm toplumu ilgilendiren bir sorun haline gelmemişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder